de ki;

‎"erkegin bilincalti 'kadin' kavramini oylesine kirletmis ki,
yuksek sesle 'kadin' dendiginde sanki ona hakaret
etmis gibi hissediyor kendini." m.b

7 Eylül 2008

büyüklere masallar part I / martı dede, bana baba bi masal anlatsana


/ikinci paket sigarayla öksürüp dururken,
içinde sözünü tutmanın verdiği rahatlıkla./


pamuk şekerini çok seven küçük kız bütün oyunlarını arkasında bırakarak, en sevdiği oyuncak bebeği yanında, tüm sevdiklerini görebilmek için vapura binmiş. hayat o zamanlar şekerle bal tadındaymış. en sevdiği kendine en çok yakıştığını düşündüğü mor sarı çizgili kar şapkası başında, içinde tüm oyunları yani cebinde dünden kalma misketleri, seksek oynamaya her daim hazır sevecen tebeşiri ve ufak bir simit, kuzulara kurtların göz kulak olduğu yeri görebilmek için yollara düşmüş. hemen ısrar etmemek gerek, sonuçta masal bu, en sevdiklerinin yaşadığı yer öyle bir yermiş işte, içinde kuzularla kurtların birlikte gülümseyebildiği. amaa masallardaki gibi dere tepe gitmesi gerekmiyormuş, masalın içinde sırf istanbul olsun diye o gün sadece boğazı geçecekmiş. içinde balıklarıyla deniz öyle büyükmüş öyle büyükmüş ki kız dalgaları gördükçe sadece masalın içinde denizle balıklar olsun diye susmuş. bu sefer gözünü semaya dikmiş. zaman zaman korktuğunda hep baktığı semaya. Babası gittiğinden beri, Yaratan'ın oralarda bir yerlerde hep ona gülümsediğini, koruyup kolladığını düşündüğü semaya. Her gece uykuya dalıp gitse bile, babasının aslında onu bırakıp gitmediğini, oralardan onu gözetlediğini düşündüğü semaya. Elini uzatsa dokunacakmış gibi, bazen minik parmaklarıyla yıldızları örtmeye çalıştığı semaya.

Yağmur yağdığında mesela dışarıdaysa pembe dilini uzatıp ilahi kaynaktan nasiplenmeye çalıştığı sema. Sema küçük kızın annesi hatta. Kocaman gözlerini kaldırdığında, bu sefer Semada Güneşle Ay yanyana mor şapkalı kızı izliyormuş. hatta korktuğunu gördüler diye ona göz bile kırpmışlar. fonda bu sefer basit bir flüt solosuyla akarken zaman, mor şapkalı pamuk şekeri sever kız onca yolu neden gittiğini hatırlamış. Yolun tam da yarısında dalgakıranlara konuşlanmış martılara simit atmış. Sigara içmeyi çok ama çok sevmekten çok öksüren, hayatta kimseye değil ama bir kendine zararı dokunan çatal sesli bir martı gelip şapkasından tuttuğu gibi almış pamuk şeker sever kızı. Tam da tüm martıların sohbet ettiği o küçük dalgakıranın orta yerine oturtuvermiş. Ve önce öksürerek, sonra sigarasına lanet ederek, küçük kızın yanında onca kalayı basmaktan utanmış bir yüz ve çatal sesi ile demiş ki;

"işte tam da üstünde durduğumuz bu denizin altında, içinde yağmurla karın, deniz ve balıkların, kurtla kuzunun, gitmiş ve gelecek olan tüm sevdiklerinin, hatta milyonlarca yeditepeli şehrin, içinde babaların çocuklarının elini sonsuza dek sımsıkı tuttuğu masalların, bütün oyunların, şekerle balın olduğu yer var bak. burayı arıyordun bilmiyor muyum sanki? biz martılar sandığından daha kadim ve bilgeyiz, kargaya anlamlar yükleyenler utansın. sayemizde kaç sevgili sarılıyor, kaç ozan ağlıyor, kaç camiinin üstü bembeyaz lekeleniyor, altında insanlar merakla ne yaptığımızı birbirine kaç kereler soruyor eminim bilmiyorsun. günlerce kaç insana tekrarlıyoruz bunu belki milyon kez yaşın kadar, ama burayı sadece insanlara azıcık azıcık kötülüğü dokunmuşlar, belki hiç sevilmemiş ama hep sevmiş, turnayı gözünden vuramamışken karıncayı incitmesi nasıl beklenebilir gün yüzlüler, kirlenmekten korkmayan cesur sarı-mor kar şapkalı küçük kızlar, masalların gerçek olduğunu bilenler yani senin gibi çocuk kalpliler görebiliyor peki bunu biliyor musun? görebildiğini biliyorum, baksana kendine, gördüğün için nasıl da özelsin..."

küçük kız denizin fersah fersah altında, pespembe pamuk şekerlerinin altında tanıdık yüzleri, oyunlarını, balıkları, yağmuru karı, güneşle ayı, milyonlarca yeditepeli şehri, içinde babasının ellerini sımsıkı tutup bırakmadığı masalları, şekerle balı bir arada gördü, galiba martı haklıydı. baksanıza, yaşlı martının söylediği gibi ne kadar da özeldi.

küçük kız, martı öksürüğünde boğuldu boğulacakken seslendi,

"benim acilen oraya gitmem lazım, çok özledim"

martı gülümsedi ve yeni sigarasını yakarken dedi ki,

"Yaratan'ın hepimiz için planları var pamuk şeker sever kız. hemen heyecanlanma öyle, başına gelen musibetlere karşı da sabırlı ol. çünkü bunlar önceden emredilmiş olan işlerdendir. bak yazgını görüyorum, alnında nasıl da kurumuş kelam, küçük ellerinle yıldızları kapayamazsın, o gördüğün küçük rahmet damlalarını koskoca ilahi kaynakla sakın karıştırma öyle basit değil ki, yüce cemali görebilmek için, kurtla kuzunun birlikte gülümsediğini, hayatın sana hep pamuk şekeri sunduğunu, tanıdığın yüzlerle sonsuzlukta yaşayabildiğini görebilmek için, önce beklemeyi öğrenmelisin, Yaratan sabredenlerle, hiçbir şey bilmiyorsan da bunu bilmelisin. bu yaşlı martının söylediklerini unutmazsın değil mi, hatırla bak ruhun nasıl söz vermişti? bu arada şapkanı çok sevdim."

küçük kız gülümsedi. martı dede, şapkasından tuttuğu gibi bu sefer yumuşacık yatağına bıraktı kızı. ve giderken pamuk şeker sever kız dedi ki,

"yaşlı martı, bana son bir masal anlatsana"

martı gülümsedi.

"bu gecelik bu kadarı yeter küçük kız, uyku vaktin çoktan geçti."


...

yanıbaşındaki komodinin üstündeki saat çaldığında, mor kar şapkalı küçük kız yeni bir okul gününe hazırlanmak için uyanması gerektiğini fark etti.

"yine mi her şey kocaman bir rüyaydı yoksa" diye geçirdi içinden hüzünle, oysa dün denizin altında gördükleri ne kadar da gerçekti. yataktan çıkıp, semayı izlemek için cama doğru gitti. pencerenin kenarında bembeyaz bir tüy, bir sigara izmariti, geceliğinin cebindeyse dünden kalma misketleri, seksek oynamaya her daim hazır sevecen tebeşiri ve ufak bir simit, semaya bakıp güldü.

bir masal anlattı sema ona, içinde tüm oyunları, bu sefer basit bir flüt solosu fonda, denizle balıklar...

21:54
10 Mart 2008
...

1 yorum:

Lütfi Mutluer dedi ki...

mrb arkadaşım çok güzel bir blog olmus basarılarının devamını dilerim bu benim sitem bakmak istersen www.anindayorum.com görüşmek dileğiyle hoşçakal