de ki;

‎"erkegin bilincalti 'kadin' kavramini oylesine kirletmis ki,
yuksek sesle 'kadin' dendiginde sanki ona hakaret
etmis gibi hissediyor kendini." m.b

2 Şubat 2011

Maslak Kasırları


Sevgili Roma ahalisi,

Bugün size tarihi bir mekandan sesleniyorum, Maslak Kasırları'ndan.

Olur ya hani, bir haftasonu canınız sıkıldı, ne bileyim o AVM bu cadde dolaşmaktan bay geldi. Oha filan oldunuz? (Nasıl bir insansanız artık!)

İçinizde böyle doğayla, tarihle bütünleşerek, bir kahvaltı ya da çay keyfi yapma isteği var. Burası tam size göre.

19. yüzyıl Osmanlı mimarlık ve süslemeciliğinin seçkin örneklerini barındıran Maslak Kasırları, İstanbul’un kuzeyinde, kentle Karadeniz arasında yer alan yoğun yeşil dokunun hemen kıyısında kurulmuş bir saray yapıları topluluğu.

Kasr-ı Hümayûn, Mabeyn-i Hümayûn, Limonluk, Çadır Köşkü ve Paşalar Dairesi ise bu yapılar grubunun günümüze ulaşmayı başarabilen bölümleri.

Fotoğrafını eklediğim bina Kasr-ı Hümayûn. Yani Sultan Abdülhamid'in şehzade olarak özel hayatını geçirdiği yer. Devamını eklemiyorum ki merak edin gidin görün.

Evet, Maslak Kasırları, Sultan II. Abdülhamid’in veliaht olarak yaşamını sürdürdüğü ve daha sonra tahta davet edildiği yer olarak Osmanlı tarihinde önemli bir yer tutmakta...

Evet, Büyükdere Cad. üzerinde, İstinye ve Tarabya arasında konumlanmış Maslak Kasırları Müzesi, Pazartesi-Perşembe günleri hariç, 09.00-16.30 saatleri arasında, ziyarete açık.

Gidin görün değişiklik olsun. Hem bu tarihi mekanları gezer keyif alır, hem de "kırk yılda bir" sanatsal bir faaliyet yapmış olmanın verdiği iç huzurla, evinize dönersiniz.

Tüm gün CNBC-e izleyip, belgesel hatmeden, sergi çıkışı caz dinleyip havyar tüketen sevgili Türk halkı! Kırk yılda bir dediğime alınma, senin yerin bende başka! :)

22 Haziran 2009

Gönlü geniş ve ruhu gezgin sufi meşreplilerin kırk kuralı:

1. kural: Yaradanı hangi kelimelerle tanımladığımız, kendimizi nasıl gördüğümüze ayna tutar. Şayet tanrı dendi mi öncelikle korkulacak, utanılacak bir varlık geliyorsa aklına, demek ki sen de korku ve utanç içindesin çoğunlukla. Yok, eğer, tanrı dendi mi evvela aşk, merhamet ve şefkat anlıyorsan, sende de bu vasıflardan bolca mevcut demektir.

2. kural: Hak yolunda ilerlemek yürek işidir,akıl işi değil. Kılavuzun daima yüreğin olsun,omzun üstünde ki kafan değil. Nefsini bilenlerden ol silenlerden değil !

3. kural: Kur’an dört seviyede okunabilir. İlk seviye zahiri manadır. Sonra ki batıni manadır.
Üçüncü batıninin batınisidir. Dördüncü seviye o kadar derindir ki kelimeler kifayetsiz kalır tarif etmeye.

4. kural: Kainattatki her zerrede Allah’ın sıfatlarını bulabilirsin, çünkü O camide, mescitte, kilisede, havrada değil, her an her yerdedir. Allah’ı görüp yaşayan olmadığı gibi, onu görüp ölen de yoktur. Kim O’nu bulursa, sonsuza dek O’nda kalır.

5. kural: Aklın kimyası ile aşkın kimyası başkadır. Akıl temkinlidir. Korka korka atar adımlarını. Aman sakın kendini diye tembihler. Halbuki aşk öyle mi? Onun tek dediği:Bırak kendini, ko gitsin; akıl kolay kolay yıkılmaz. Aşk ise kendini yıpratır, harap düşer. Halbuki hazineler ve defineler yıkıntılar arasında olur. Ne varsa harap bir kalpte var!

6. kural: Şu dünyadaki çatışma, önyargı ve husumetlerin çoğu dilden kaynaklanır. Sen sen ol, kelimelere fazla takılma. Aşk konusunda dil zaten hükmünü yitirir. Aşık dilsiz olur.

7. kural: Şu hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinin yankısını duyarak, hakikati keşfedemezsin. Kendini ancak bir başka insanın aynasında tam olarak görebilirsin.

8. kural: Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar. Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var. Şükret! istediğini elde edince şükretmek kolaydır. Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir.

9. kural: Sabretmek, öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir? Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir. Allah aşıkları sabrı gülbeşeker gibi tatlı tatlı emer, hazmeder. Ve bilirler ki, gökteki ayın hilalden dolunaya varması için zaman gerekir.

10. kural: Ne yöne gidersen git, doğu,batı,kuzey ya da güney- çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.

11. kural: Ebe bilir ki sancı çekilmeden doğum olmaz, ana rahminden bebeğe yol açılmaz. Ssenden yepyeni ve taptaze bir sen zuhur edebilmesi için zorluklara, sancılara hazır olman gerekir.

12. kural: Aşk bir seferdir. Bu sefere çıkan her her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir. Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.

13. kural: Şu dünyada semadaki yıldızlardan daha fazla sayıda sahte hacı, hoca ,şeyh, şıh var. Hakiki mürşit seni kendi içine bakmaya ve nefsini aşıp kendindeki güzellikleri bir bir keşfetmeye yönlendirir. Tutup da ona hayran olmaya değil.

14. kural:Hakk’ın karşına çıkardığı değişimlere direnmek yerine, teslim ol. Bırak hayat sana rağmen değil seninle beraber aksın. Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?

15. kural: Allah, içte ve dışta her an hepimizi tamama erdirmekle meşguldür. Tek tek her birimiz tamamlanmamış birsanat eseriyiz. Yaşadığımız her hadise, atlattığımız her badire eksiklerimizi gidermek için tasarlanmıştır. Rab noksanlarımızla ayrı ayrı uğraşır çünkü beşeriyet denen eser, kusursuzluğu hedefler.

16. kural:Kusursuzdur ya Allah, onu sevmek kolaydır. Zor olan hatasıyla sevabıyla fani insanları sevmektir. Unutma ki kişi bir şeyi ancak sevdiği ölçüde belebilir. Demek ki hakikaten kucaklamadan ötekini, Yaradan’dan ötürü yaratılanı sevmeden, ne layıkıyla bilebilir , ne layıkıyla sevebilirsin.

17. kural: Esas kirlilik dışta değil içte, kisvede değil kalpte olur. Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır. Yıkamakla çıkmayan tek pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir.

18. kural: Tüm kainat olanca katmanları ve karmaşasıyla insanın içinde gizlenmiştir. Şeytan, dışımızda bizi ayartmayı bekleyen korkunç bir mahluk değil bizzat içimizde bir sestir. Şeytanı kendinde ara, dışında, başkalarında değil ve unutma ki nefsini bilen Rabb’ini bilir. Başkalarıyla değil sadece kendiyle uğraşan insan sonunda mükafat olarak Yaradan’ı tanır

19. kural:Başkalarından saygı,ilgi ya da sevgi bekliyorsan önce sırasıyla kendine borçlusun bunları. Kendini sevmeyen birinin sevilmesi mümkün değildir. Sen kendini sevdiğin halde dünya sana diken yolladı mı, sevin. Yakında gül yollayacak demektir.

20. kural: Yolun ucunun nereye varacağını düşünmek beyhude bir çabadan ibarettir. Sen sadece atacağın ilk adımı düşünmekle yükümlüsün. Gerisi zaten kendiliğinden gelir.

21. kural: Hepimiz farklı sıfatlarla sıfatlandırıldık. Şayet Allah herkesin tıpatıp aynı olmasını isteseydi,hiç şüphesiz öyle yapardı. Farklılıklara saygı göstermemek,kendi doğrularını başkalarına dayatmaya kalkmak, Hakk’ın mukaddes nizamına saygısızlık etmektir.

22. kural: Hakiki Allah aşığı bir meyhaneye girdi mi orası ona namazgah olur. Ama bekri aynı namazgaha girdimi orası ona meyhane olur. Şu hayatta ne yaparsak yapalım, niyetimizdir farkı yaratan, suret ile yaftalar değil.

23. kural : Yaşadığımız hayat elimize tutuşturulmuş rengarenk ve emanet bir oyuncaktan ibaret. Kimisi oyuncağı o kadar ciddiye alır ki ağlar, perişan olur onun için. Kimisi eline alır almaz şöyle bir kurcalar oyuncağı , kırar ve atar. Ya aşırı kıymet verir , ya kıymet bilmeyiz.Aşırılıklardan uzak dur. Sufi ne ifrattadırne tefritte. Sufi daima orta yerde…

24. kural : Madem ki insan eşref-i mahlukattır, yani varlıkların en şereflisi, attığı her adımda Allah’ın yeryüzünde ki halifesi olduğunu hatırlayarak , buna yakışır soylulukta hareket etmelidir. İnsan yoksul düşse, iftiraya uğrasa, hapse girse, hatta esir olsa bile, gene de başı dik, gözü pek, gönlü emin bir halife gibi davranmaktan vazgeçmemelidir.

25. kural : Cenneti ve cehennemi illa ki gelecekte arama. İkisi de şu an da burada mevcut. Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeyi başarsak, cennetteyiz aslında. Ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak; nefrete, hasede ve kine bulaşsak, tepetaklak cehenneme düşüveririz.

26. kural : Kainat yekvücud, tek varlıktır. Herşey ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır. Sakın kimsenin ahını alma; bir başkasının hele hele senden zayıf olanın canını yakma. Unutma ki dünyanın öte ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir. Ve bir kişinin saadeti herkesin yüzünü güldürebilir.

27. kural : Şu dünya bir dağ gibidir, ona nasıl seslenirsen o da sana öyle aksettirir. Ağzından hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı laf yankılanır, şer çıkarsa sana gerisin geri şer yankılanır.Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün kırk gece güzel sözler et. Kırk günün sonunda göreceksin herşey değişmiş olacak. Senin gönlün değişirse dünya değişir.

28. kural : Geçmiş zihinlerimizi kaplayan bir sis bulutundan ibaret. Gelecek ise başlı başına bir hayal perdesi. Ne geleceğimizi bilebilir, ne geçmişimizi değiştirebiliriz. Sufi daima şu anın hakikatini yaşar.

29. kural : Kader hayatımızın önceden çizilmiş olması demek değildir. Bu sebepten,”ne yapalım, kaderimiz böyle”deyip boyun bükmek cehalet göstergesidir. Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayrımlarını verir. Güzergah bellidir ama tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatının hakimisin,ne de hayat karşısında çaresizsin.

30. kural : Hakiki sufi öyle biridir ki başkaları tarafından kınansa, ayıplansa, dedikodusu yapılsa, hatta iftiraya uğrasa bile, o ağzını açıp da kimse hakkında tek kelime kötü laf etmez.Sufi kusur görmez kusur örter.

31. kural : Hakk’a yakınlaşabilmek için kadife gibi bir kalbe sahip olmalı. Her insan şu veya bu şekilde yumuşamayı öğrenir. Kimi bir kaza geçirir, kimi ölümcül bir hastalık, kimi ayrılık acısı çeker, kimi maddi kayıp… Hepimiz kalpteki katılıkları çözmeye fırsat veren badireler atlatırız. Ama kimimiz bunda ki hikmeti anlar ve yumuşar; kimimiz ise ,ne yazık ki daha da sertleşerek çıkar.

32. kural : Aranızda ki perdeleri tek tek kaldır ki Allah’a saf bir aşkla bağlanabilesin. Kuralların olsun ama kurallarını başkalarını dışlamak yahut yargılamak için kullanma. Bilhassa putlardan uzak dur, dost. Ve sakın kendi doğrularını putlaştırma. İnancın büyük olsun ama inancınla büyüklük taslama !

33. kural : Bu dünyada herkes bir şey olmaya çalışırken sen hiç ol! Menzilin yokluk olsun. İnsanın çömlekten farkı olmamalı. Nasıl ki çömleği tutan dışında ki biçim değil içinde ki boşluk ise, insanı ayakta tutan da benlik zannı değil hiçlik bilincidir.

34. kural : Hakk’a teslimiyet ne zayıflık ne edilgenlik demektir. Tam tersine, böylesi bir teslimiyet son derece güçlü olmayı gerektirir. Teslim olan insan çalkantılı ve girdaplı sularda debelenmeyi bırakır; emin bir beldede yaşar.

35. kural : Şu hayatta ancak tezatlarla ilerleyebiliriz. Mümin içindeki münkirle tanışmalı, Allah’a inanmayan kişi ise içinde ki inananla. İnsan-ı kamil mertebesine varana kadar gıdım gıdım ilerler kişi. Ve ancak tezatları kucaklayabildiği ölçüde olgunlaşır.

36. kural : Hileden,desiseden endişe etme. Eğer birileri sana tuzak kuruyor, sana zarar vermek istiyorsa, Allah da onlara tuzak kuruyordur. Çukur kazanlar o çukura kendileri düşer. Bu sistem karşılıklar esasına göre işler. Ne bir katre hayır karşılıksız kalır, ne bir katre şer. O’nun bilgisi dışında yaprak bile kıpırdamaz. Sen sadece buna inan !

37. kural :Allah kılı kırk yaracak titizlikle çalışan bir saat ustasıdır. O kadar dakiktir ki sayesinde her şey tam zamanında olur. Ne bir saniye erken, ne bir saniye geç. Her insan için bir aşık olma zamanı vardır; bir de ölmek zamanı.

38. kural : Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazır mıyım ? Diye sormak için hiçbir zaman geç değil. Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün.Tek bir gün bile öncekinin tıpatıp tekrarıysa,yazık !Her an her nefeste yenilenmeli. Yepyeni bir yaşama doğmak için ölmeden önce ölmeli.

39. kural : Noktalar sürekli değişse de bütün aynıdır. Bu dünyadan giden her hırsız için bir hırsız daha doğar. Ölen her dürüst insanın yerini bir dürüst insan alır. Hem bütün hiçbir zaman bozulmaz. Her şey yerli yerinde kalır, merkezinde… Hem de bir günden bir güne hiçbir şey aynı olmaz.Ölen her sufi için bir sufi daha doğar.

40. kural : Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır. Acaba ilahi aşk peşinde mi koşmalıyım, yoksa dünyevi, semavi ya da cismani diye sorma!Ayrımlar ayrımları doğurur. Aşk’ın hiçbir sıfat ve tamlamaya ihtiyacı yoktur.Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde ya da dışındasındır, hasretinde..

29 Aralık 2008

Click!


Kafamı dağıtmak için sittin sene önce bir gün aldığım bir filmdi Click. Şu Adam Sandler'ın oynadığı hani. Niyetim izleyip biraz gülmek, sonra kafayı vurup yatmaktı. Elbette kozmik ironi insanın peşini hiçbir zaman bırakmıyor... Sonunda nolmuştu hatırlıyorum salya sümük ağlamıştım filan. Neyse geçenlerde bir gün göt donduran şu soğuklarda, türlü ecinni, iblis-savar turuncu ikea battaniyeme sarılmış kanallar arası dolaşırken, yeniden bu filme rastladım. Adına ne derseniz deyin ben duygusal mazoşist olarak tanımlamayı tercih ediyorum, manyaklığımdan oturdum tekrar izledim tabii. Sonunda noldu, yine ağladım.

Neyse sonra düşünmeye koyuldum, ademoğlunun eline böyle bir hediye verseler; hayatını istediğin yerde durdurup, istediğin yerde ileri alabilme ya da geri sarma yetisine sahip bir uzaktan kumanda mesela. Yaptıklarının sonucunu, hızlı bir şekilde görmek, ya da bu zamana kadar neleri mahvetmişsen hepsini düzeltebilme şansı. İnsanın başına Allah'tan bir lanet mi yoksa mucize mi olurdu karar veremiyorum. Gerçi lanet dediğimiz işle ben doğduğumdan beri haşırneşir olduğumdan çok da yabancılık hissetmezdim herhalde. (isyanım uçan kuşa evet.) Şimdiye dek neyi düzeltmeye çalıştıysam hüsranla, neyi düzeltmeyip dağınık bıraktıysam peşimden gelen sonsuz çerçöp yığınından kelli kamburlukla sonuçlandığından, alıp o kumandayı götüme sokmak herkes için en mantıklısı olurdu diyorum kendimce. Fena mı?


Hem bir kere de birine sorduğum zaman desin ki,


"benim hayatımdan roman olmaz. Bugüne kadar bu dünyanın en kötü, en sıkıcı, en kaydadeğmez hayatını ben yaşamışım. Kimsenin ilgisini çekmez benimkisi. Hem bir karınca kadar zararsız yaşadım ve değiştirmek istediğim hiçbir şey yok"


cidden o dakika götümü kesicem. Bana sorsan evet, inan bana elegüne afişe ettiğim bi günlük bu diye lafı çevirmiyorum. Ya da olmadığım biri gibi konuşmak istemiyorum. Ama hani şöyle sokakta yürürken gördüğüm küçük bir çakıltaşının bile, dünyayı değiştirebilecek bir potansiyele sahip olduğuna inanıyorum. Ondandır ki beni üstte belirttiğim diyalogların hiç var olmaması rahatsız etmiyor. Beni rahatsız eden detay, herkesin mutlaka değiştirmek istediği zibilyon şeyin olması, mutlaka hayatının bir yerinde birilerinin hayatını sikmiş olması. Bu aşkla olur dostlukla olur düşmanlıkla olur hiç fark etmez.


Milyar yıl önce yaşanmış ufak bir olumsuzluk belki hepimizin kaderini değiştirdi. İstemli ya da istemsiz bilmiyorum. Kelebek Etkisi Allah seni belanı versin! Hani Adem ve Havva'nın, bi sikik elma yüzünden işlediği ilk günahından tut, Abel ve Cain'in ilk kriminal davasına, Original Sin'den tut, ilk enseste kadar bir sürü sıkıntılı mevzunun bugün Gazze'de ölü sayısının 350ye kadar çıkmış olmasına sebebiyet verme ihtimali mesela. Napiym lan ben de böyle uslanmaz bi dogmatiğim.


İşte o Kumandadaki click var ya, ona getirip bitireyim. Ben o düğmede bir "her şeyi yok et!" düğmesi bulabilsem filan herhalde ona basardım. Herkesin hayatındaki her olumsuzluğu değiştirip, hiçbir olasılığın bir başkasının hayatında boktan bir etkiye sahip olmayacağı bir hayatın matematiğini hesaplayacak kuvvet damarlarımdaki asil kanda mevcut olmadığına göre, en başa sarar orda kalırdım.


"Havva, güzel annem napıyosun bırak şu elmayı tut çeneni, Cain iki kardeş koca dünyayı paylaşamadınız değmez abi kendine gel" filan der, dünyayı sıfırdan alırdım.


Ben biliyorum gerçi bu siksotelere yine yetmicek, bi ileri sarıcam ortadoğu yine yıkılıyor, kızlar yine erkeklere "ama ben seni arkadaş olarak görüyorum" diyor, "oh hayatımı yazsam roman olur" cümleleri bol keseden sarf ediliyor, Nietzsche yine bi neslin amına koymuş bırakmış, ben yine Paul Auster'ın insan değil uzaylı olduğuna dair götüm kaynaklı teoriler üretiyorum ve bir yerlerde birilerinin gözünde kalbinde hep kan var...


Allah'ım sen bizi bu loop'tan kurtar başka bi şey istemiyorum ya.

27 Aralık 2008

Kaktüs

Annesi kaktüs, annesi su,
Yaratanı öğretti ona tehlikeli düzeni,

Dışını kırıp açınca kalbini,
Gözyaşlarıyla kendini besledi,

Dışı çirkin, içi su,

Kimsecikler öpmek istemedi,

O küçük kız yağmuru,
hiç hasretle beklemedi.


Tanrı batırırken yapraklarına diken,
Canının acıyıp acımadığını,
kimsecikler düşünemedi.


Ah Seleme,
güzel kızım,

açmayıver pamuk yüreğini.
asli güzelliğin dikenlerindedir,
körelmiş kalpler göremedi.


Seleme bir çöl fırtınasında,
Bedevi Velid'e rastladı.

Dikenleri buluşurken,
İlk defa ikisi de ağlamadı.

7 Eylül 2008

büyüklere masallar part I / martı dede, bana baba bi masal anlatsana


/ikinci paket sigarayla öksürüp dururken,
içinde sözünü tutmanın verdiği rahatlıkla./


pamuk şekerini çok seven küçük kız bütün oyunlarını arkasında bırakarak, en sevdiği oyuncak bebeği yanında, tüm sevdiklerini görebilmek için vapura binmiş. hayat o zamanlar şekerle bal tadındaymış. en sevdiği kendine en çok yakıştığını düşündüğü mor sarı çizgili kar şapkası başında, içinde tüm oyunları yani cebinde dünden kalma misketleri, seksek oynamaya her daim hazır sevecen tebeşiri ve ufak bir simit, kuzulara kurtların göz kulak olduğu yeri görebilmek için yollara düşmüş. hemen ısrar etmemek gerek, sonuçta masal bu, en sevdiklerinin yaşadığı yer öyle bir yermiş işte, içinde kuzularla kurtların birlikte gülümseyebildiği. amaa masallardaki gibi dere tepe gitmesi gerekmiyormuş, masalın içinde sırf istanbul olsun diye o gün sadece boğazı geçecekmiş. içinde balıklarıyla deniz öyle büyükmüş öyle büyükmüş ki kız dalgaları gördükçe sadece masalın içinde denizle balıklar olsun diye susmuş. bu sefer gözünü semaya dikmiş. zaman zaman korktuğunda hep baktığı semaya. Babası gittiğinden beri, Yaratan'ın oralarda bir yerlerde hep ona gülümsediğini, koruyup kolladığını düşündüğü semaya. Her gece uykuya dalıp gitse bile, babasının aslında onu bırakıp gitmediğini, oralardan onu gözetlediğini düşündüğü semaya. Elini uzatsa dokunacakmış gibi, bazen minik parmaklarıyla yıldızları örtmeye çalıştığı semaya.

Yağmur yağdığında mesela dışarıdaysa pembe dilini uzatıp ilahi kaynaktan nasiplenmeye çalıştığı sema. Sema küçük kızın annesi hatta. Kocaman gözlerini kaldırdığında, bu sefer Semada Güneşle Ay yanyana mor şapkalı kızı izliyormuş. hatta korktuğunu gördüler diye ona göz bile kırpmışlar. fonda bu sefer basit bir flüt solosuyla akarken zaman, mor şapkalı pamuk şekeri sever kız onca yolu neden gittiğini hatırlamış. Yolun tam da yarısında dalgakıranlara konuşlanmış martılara simit atmış. Sigara içmeyi çok ama çok sevmekten çok öksüren, hayatta kimseye değil ama bir kendine zararı dokunan çatal sesli bir martı gelip şapkasından tuttuğu gibi almış pamuk şeker sever kızı. Tam da tüm martıların sohbet ettiği o küçük dalgakıranın orta yerine oturtuvermiş. Ve önce öksürerek, sonra sigarasına lanet ederek, küçük kızın yanında onca kalayı basmaktan utanmış bir yüz ve çatal sesi ile demiş ki;

"işte tam da üstünde durduğumuz bu denizin altında, içinde yağmurla karın, deniz ve balıkların, kurtla kuzunun, gitmiş ve gelecek olan tüm sevdiklerinin, hatta milyonlarca yeditepeli şehrin, içinde babaların çocuklarının elini sonsuza dek sımsıkı tuttuğu masalların, bütün oyunların, şekerle balın olduğu yer var bak. burayı arıyordun bilmiyor muyum sanki? biz martılar sandığından daha kadim ve bilgeyiz, kargaya anlamlar yükleyenler utansın. sayemizde kaç sevgili sarılıyor, kaç ozan ağlıyor, kaç camiinin üstü bembeyaz lekeleniyor, altında insanlar merakla ne yaptığımızı birbirine kaç kereler soruyor eminim bilmiyorsun. günlerce kaç insana tekrarlıyoruz bunu belki milyon kez yaşın kadar, ama burayı sadece insanlara azıcık azıcık kötülüğü dokunmuşlar, belki hiç sevilmemiş ama hep sevmiş, turnayı gözünden vuramamışken karıncayı incitmesi nasıl beklenebilir gün yüzlüler, kirlenmekten korkmayan cesur sarı-mor kar şapkalı küçük kızlar, masalların gerçek olduğunu bilenler yani senin gibi çocuk kalpliler görebiliyor peki bunu biliyor musun? görebildiğini biliyorum, baksana kendine, gördüğün için nasıl da özelsin..."

küçük kız denizin fersah fersah altında, pespembe pamuk şekerlerinin altında tanıdık yüzleri, oyunlarını, balıkları, yağmuru karı, güneşle ayı, milyonlarca yeditepeli şehri, içinde babasının ellerini sımsıkı tutup bırakmadığı masalları, şekerle balı bir arada gördü, galiba martı haklıydı. baksanıza, yaşlı martının söylediği gibi ne kadar da özeldi.

küçük kız, martı öksürüğünde boğuldu boğulacakken seslendi,

"benim acilen oraya gitmem lazım, çok özledim"

martı gülümsedi ve yeni sigarasını yakarken dedi ki,

"Yaratan'ın hepimiz için planları var pamuk şeker sever kız. hemen heyecanlanma öyle, başına gelen musibetlere karşı da sabırlı ol. çünkü bunlar önceden emredilmiş olan işlerdendir. bak yazgını görüyorum, alnında nasıl da kurumuş kelam, küçük ellerinle yıldızları kapayamazsın, o gördüğün küçük rahmet damlalarını koskoca ilahi kaynakla sakın karıştırma öyle basit değil ki, yüce cemali görebilmek için, kurtla kuzunun birlikte gülümsediğini, hayatın sana hep pamuk şekeri sunduğunu, tanıdığın yüzlerle sonsuzlukta yaşayabildiğini görebilmek için, önce beklemeyi öğrenmelisin, Yaratan sabredenlerle, hiçbir şey bilmiyorsan da bunu bilmelisin. bu yaşlı martının söylediklerini unutmazsın değil mi, hatırla bak ruhun nasıl söz vermişti? bu arada şapkanı çok sevdim."

küçük kız gülümsedi. martı dede, şapkasından tuttuğu gibi bu sefer yumuşacık yatağına bıraktı kızı. ve giderken pamuk şeker sever kız dedi ki,

"yaşlı martı, bana son bir masal anlatsana"

martı gülümsedi.

"bu gecelik bu kadarı yeter küçük kız, uyku vaktin çoktan geçti."


...

yanıbaşındaki komodinin üstündeki saat çaldığında, mor kar şapkalı küçük kız yeni bir okul gününe hazırlanmak için uyanması gerektiğini fark etti.

"yine mi her şey kocaman bir rüyaydı yoksa" diye geçirdi içinden hüzünle, oysa dün denizin altında gördükleri ne kadar da gerçekti. yataktan çıkıp, semayı izlemek için cama doğru gitti. pencerenin kenarında bembeyaz bir tüy, bir sigara izmariti, geceliğinin cebindeyse dünden kalma misketleri, seksek oynamaya her daim hazır sevecen tebeşiri ve ufak bir simit, semaya bakıp güldü.

bir masal anlattı sema ona, içinde tüm oyunları, bu sefer basit bir flüt solosu fonda, denizle balıklar...

21:54
10 Mart 2008
...

30 Ağustos 2008

bu dünyadan

bir ilhan berk geçti dedim, yürüdüm.

9 Haziran 2008

Darkwing Duck

Kendisinin tek kelimeyle hastasıydım. Bir ara üşenmezsem amme hizmeti amacıyla çevireceğim repliklerini. Şimdilik, Ek$i Sözlük'ten kopyaladığım cümleleri, İngilizce bilenlerin eğlencesine bırakıyorum... :)

Süper eğlenceli bölümlerinin yanısıra, harika bir sound tracki vardı bu çizgi dizinin. Karanlık havasıyla, 80'lerde çocuk olmuş bir genç olan beni, goth kültürüne olsun, Tim Burton tarzı kara mizah anlayışına olsun alıştıran ilk çizgi film bile olabilir. Soundtrack'i aşağıdaki linkten dinleyebilirsiniz :

Repliklere gel :

* i am the terror that flaps in the night
* i am the auditor who wants to look at your books
* i am the batteries that aren't included
* i am the blown fuse that blacks you out
* i am the bubble gum that sticks to your shoe
* i am the burned out bulb you can not reach
* i am the butter that burns in your pan
* i am the cat that should be let out of the bag
* i am the check that overdraws your account
* i am the check writer in the cash only lane
* i am the chill that runs up your spine
* i am the clock cleaner who will ring your chimes
* i am the cloud that rains on your hit parade
* i am the cold sore that stings your lips
* i am the combination lock on the vault of justice
* i am the current of vengeance gurgling through your sewer
* i am the editor that cuts your scene
* i am the editor that leaves you on the cutting room floor
* i am the fast food that comes back to haunt you
* i am the feathery phantom that haunts your nightmares
* i am the fingernail that scrapes the chalkboard of your soul
* i am the flea you cannot flick
* i am the ghost of a chance that you don't have
* i am the grade curve that gives you an 'f'
* i am the hairball that clogs your drain
* i am the hair in the lens of your projector
* i am the ham radio operator that scrambles your reception
* i am the headache in the criminal mind
* i am the heimlich maneuver for the choking victims of crime
* i am the hero that every culture needs
* i am the icky bug that crawls up your trouser leg
* i am the ingrown toenail in your paddy pumps
* i am the ingrown toenail on the foot of crime
* i am the itch you can not reach
* i am the jackal that knaws at your bones
* i am the jailer who throws away the key
* i am the limestone that petrifies your bones
* i am the little mouse that eats your cheese
* i am the lollipop that sticks in your hair
* i am the low point in your sine wave
* i am the low rating that cancels your program
* i am the metal key on the sardine can of justice
* i am the meter on the taxicab of justice
* i am the moth that seeks your porch light
* i am the muddy shoes that track the linoleum of crime
* i am the neurosis that requires a $500 an hour shrink
* i am the number ninety sunblock that'll stop your burn
* i am the onion that stings in your eyes
* i am the original mr. fix-it
* i am the paper cut that ruins your morning
* i am the parking meter that expires while you shop
* i am the pebble in the shoe of ignominy
* i am the pencil that breaks from signing too many autographs
* i am the pimple that forms before a really big date
* i am the pin that will burst your bubble
* i am the pitbull that bites the ankle of crime
* i am the plot twist in the second reel
* i am the principal you are sent to see
* i am the pustulus blister that bursts in your boot
* i am the quality time that ruins your play time
* i am the raspberry seed you can't floss out
* i am the repairman who tells you your warranty just ran out
* i am the rhinestones on the jump suit of justice
* i am the rust in the pipes of crime
* i am the sandtrap on the fairway of evil
* i am the schnauzer that digs up your petunias
* i am the scrubbing bubble to criminal scum
* i am the single career man all women want to date
* i am the slug that slimes your begonias
* i am the smoke that smokes smoked oysters
* i am the soap scum that lines your bathtub
* i am the special news bulletin that interrupts your favorite show
* i am the spinach that sticks in your teeth
* i am the squeaky stair that gives away your presence
* i am the squashed bug on your flying saucer windshield
* i am the stain that can't be rubbed out
* i am the substantial and inescapable penalty for early withdrawal
* i am the super nova at the center of the universe
* i am the surprise in your cereal box
* i am the switch that derails your train
* i am the $10 service charge on all returned checks
* i am the termite that devours your floor boards
* i am the thing that goes bump in the night
* i am the tube of cadmium yellow that's impossible to open
* i am the water balloon that lands right on your head
* i am the weedwhacker in the garden of evil
* i am the weirdo that sits next to you on the bus
* i am the widget missing from the easy to assemble swingset
* i am the winged scourge that pecks at your nightmares
* i am the wrong number that wakes you at 3:00 a.m.
* i am the zit that forms when you got a really big date


2 Eylül 2007

selamun aleykum

bence hoşgeldim! :)

1 Eylül 2007

Merhaba,

Bu blogu yazma sebebimi bilmiyorum. Zaten bilsem de neden anlatmak zorunda hissedeyim ki kendimi değil mi? Bir anda neden açıklama gereği duyduysam. Şeyden heralde, ben hala şu internet aracılığıyla hop diye istediğin eve dalabilme, istediğin insana ulaşabilme meselesinin bir lüks mü, yoksa tecavüz mü olduğuna karar verebilmiş değilim. Dolayısıyla, durduk yere açıp tesadüfen burayı okuyacak olan ve belki beni tanımadan bana gıcık olacak insanlara karşı garip hissettim.

Neyse canım hayat da böyle bir şey ya zaten. Sürekli bir şeyleri neden yaptığını anlatmakla başlıyorsun tanıdığın/tanımadığın insanlara. Non-stop bir hesap verme halinden ibaret. Daha fazla strese girmeden, bir 'hoş geldin' yorumu ekliyorum buraya. Beni blog yaz blog yaz diyerek bu sanal coğrafyaya da iten sevgili arkadaşım Aditia'ya ki kendisi şöyle sevgi dolu bir insandır;

"post modern insanın kaotik fikirlerinin tanrısal yansımalarıyla çatışmalarından doğan sokratik bakış açımı septik ve davranışsal bir realizmle yıkmaya çalışıyorum" gibisinden entelektüelizm kokan çakma boş cümleler yazarsan ağzını burnunu odunla dağıtırım"

teşekkürlerimi sunuyorum öncelikle.

Umarım denk gelip de okuyacaklar keyif alırlar. :)